7 Ocak 2019 Pazartesi

De Stijl & Konstrüktivizm


De Stijl & Konstrüktivizm ile ilgili görsel sonucu

Konstrüktivizm akımı ve Bauhaus Okulu tarafından üretilen yapıtları karşılaştırdığımız da,farklı koşullar da üretildiklerini bilsek bile üretim süreçleri,malzemeleri ve geometrik biçimleri açısından aralarında ortak noktalar vardır.En temel yakınlıklıkları dünyaya bakış açılarıdır.İşlevselliğe öncelik veren bu yeni yaklaşımlar,sanatın felsefesi ve terminolojisinde temelden bir değişim öngörmüşlerdir.Bu değişimin anahtar sözcüğü ise ”konstrüksiyon”dur.
Konstrüksiyon sanatsal bir yöntem,modernlik ve ilerleme olgusunun sanatçılar tarafından nasıl algılandığını ortaya koyan kavramdır.Bu dönemde üretilen heykelsi nesneler geometrik bir sadelik taşımaya başlamış,dönemin teknolojisini kullanarak üretilmişlerdir.Kısacası konstrüksiyon ”modern”in ideal biçimi olarak görülmüştür.
Bauhaus felsefesi küçük bir kesime ”lüks”üretmek yerine geniş bir kesime ”kullanışlı”yaşam alanları yaratabilmek üzerine kurulmuştur.
Her iki yaklaşıma baktığımızda sanatın yeni bir şekilde işlevselleştirilmesi konusunda hemfikirlerdir.
Rus Konstrüktivizmi:Bu akım soyut estetik hareketi olarak doğmamış,toplumu fiziksel ve entelektüel gereksinimlerinin sanatla giderebileceği düşüncesiyle doğmuştur.Sanatçıyı bir tür toplum mühendisi ya da yaratıcı tasarımcı olarak görmüşlerdir.Bu dönemde güzel sanatların yerini uygulamalı sanatlar almıştır.
Moskova’da Genç Sanatçılar Birliği’nin sergisinde yer alan soyut metal heykeller sanat yapıtı olarak değil birer laboratuar nesnesi olarak sunulmuş,Rus Konstrüktivistlerin devrimci tavrını sergilemiştir.Geleceği kurmak idealiyle açılan Bauhaus Okulu’da estetik amaçlardan çok toplumsal amaçlara yönelmiş yapılar kurmuşlardır.Okulun kurucusu yapı evi adını verdiği Bauhaus’u atölye-okul olarak tasarlamıştır.Bu okulda zanaatçıların ve sanatçıların eğitiminde ve üretim sürecinde birlikte çalışmalarını öngörmüş ve güzel-uygulamalı sanatlar arasındaki ayrımı yok etmeyi amaçlamıştır.

"Osmanlı Mimarisinin Yapısı ve Özellikleri"


Osmanlı Mimarisinin Yapısı ve Özellikleri 

Osmanlı Mimarisi Erken Dönem, Klasik Dönem ve Geç Dönem Osmanlı Mimarisi olmak üzere üç dönemden oluşur.

ERKEN DÖNEM OSMANLI MİMARİSİ 

Erken dönem mimarisi 1299 yılında Osmanlı Devleti’nin Osman Gazi tarafından Söğüt'de Osmanlı'nın tarafından kurulması ile 1501 yılında Bayezid Camii'nin (1501-1505) inşaatının başlaması arasındaki dönemi kapsar.1437 yılında inşaatı tamamlanan Üç şerefeli Camii hem erken dönemin en önemli yapıtlarından kabul edilmektedir; hem de klasik dönemin özelliklerinden olan iç avluya sahip planlar ve ana kubbe öğelerinin ilk kez uygulandığı bir yapıdır. 1365 ile 1453 yılları arasında devlete başkentlik yapmış olan Edirne'de ise ağırlıklı olarak cami ve medrese inşa edildi. Bizans mimarisi ve Selçuklu mimarisi etkilerini taşısa da bu dönemde klasik döneme dayanak oluşturacak fikirlerin ilk uygulamaları gerçekleşti. Ayrıca Klasik dönemin en önemli mimari kavramlarından birisi olacak kubbe kullanılması pratiği ortaya çıktı. 1333 ile 1334 yıllarında inşa edilen Hacı Özbek Camii Osmanlı mimarlık tarihinde inşa edilmiş ilk cami olarak kabul edilir. İznik'te yer alan bu yapı aynı zamanda tek kubbeli Osmanlı camii türüne de ilk örnektir. Dönemin kayda değer diğer yapılarının başında 1472 yılında inşa edilen Çinili Köşk gelmektedir. Çinili Köşk Osmanlı mimarisinde daha sonra pek rağbet görmeyecek olan çininin dış kaplama olarak kullanıldığı nadir uygulamalardan biridir.

KLASİK DÖNEM OSMANLI MİMARİSİ  

1501 ile 1703 yılları arasında hâkim olan Klasik dönemin örnekleri ağırlıklı olarak İstanbul'da yer alır. Özel mülkiyet kavramının olmamasından dolayı sivil mimari örneklerin olmadığı bu dönemde daha çok dinî yapılar ve kamu yapıları inşa edildi. Klasik dönemin mimarlarının genel yaklaşımı yüksek ve görkemli yapılar inşa etmek yönündeydi. Bu sebepten erken dönemde uygulanmaya başlanan kubbeli ve merkezî planlı yapılar, klasik dönemde daha anıtsal ölçeklerde uygulandı. Bu 2 dönemi etkileyen önemli yapılardan birisi de 537 yılında inşa edilen Ayasofya idi. Ayasofya gibi büyük ana kubbelerin inşa edilebilmesi için yarım kubbelerin kullanılması pratiği de bu dönemde yaygınlaştı. Bu amaçla inşa edilen yapıların başında gelen camilerde ağırlıklı olarak kubbeli ve yan kubbeli örtüler ve tavanı destekleyen filayak destek sistemleri kullanıldı. Malzeme olarak küfeki taşı ve mermerin sıklıkla kullanıldığı klasik dönem yapılarının tasarımında genelde yukarıdan aşağıya inildikçe genişleyen bir tasarım kompozisyonu hâkim oldu.

GEÇ DÖNEM OSMANLI MİMARİSİ

 Bu dönem Osmanlı mimarisinin görüntüsü, geçmiş dönemlere oranla değişik özellikler göstermektedir. Kültür ve sanat, siyasal başarısızlıkların süreklilik kazandığı 18. yüzyıla kadar önemli ölçüde geleneksel bütünlüğünü korumuştur. 18. yüzyıldan itibaren batı etkilerinin yoğunluğu duyulmaya başlamıştır. Bu yüzyılda özellikle Fransa ile kurulan siyasal yakınlaşma Osmanlı sanatı üzerinde oldukça etkili olmuştur. Böylece Osmanlı sanatı, 18. yüzyıldan itibaren batı sanatının etkisinde gelişme göstermiştir.

Barok Mimarisi

BAROK MİMARİSİ blogger ile ilgili görsel sonucu


Rönesans’ın geometrik düzen, matematiksel akılcılık (oran ve orantı formülleri vb) ve uyum ilkeleriyle çelişen bireyselci Maniyerist tasarımanlayışı 17. Ve 18. Yy da da artarak sürmüştür. Bu yy larda ortaya çıkan ve ‘barok mimari’ olarak bilinen bu yeni akım, Rönesans’ın yalınlıkla da ifade edilen biçim anlayışıyla taban tabana zıt, muğlaklık ve karmaşıklık üzerine kurulmuş yeni bir tasarım anlayışının savunucusu olmuştur. Bu yeni anlayışta plastiklik, mekansal derinlik ve ağır bezemelerle desteklenen iç mekan ön plana çıkmaktadır. Bu özelliklerin gerisinde yatan temel amacın ise mekan kullanımına ilişkin mistik duyguların kullanıcıya aktarılma isteği olduğu savunıulmuştur. Barok sözcüğü, 18. Yy yazarları tarafından, bu dönemin onlara garip gibi görünen özelliklerini ifade etmek düşüncesiyle, Portekizce’de ‘şekilsiz inciler’ anlamında kullanılan, ‘baroco’ kelimesinden türetilmiştir. Rokoko sözcüğü de Barok ekolünün son dönemini tanımlamak için yine aynı şekilde yazarlar tarafından, Fransızca’da deniz kabuğu şeklindeki yapay mağaralar için kullanılan ‘rocaille’ sözcüğünden türetilmiştir.

Avrupa’da Gotik, Rönesans ve Barok Mimarileri




Avrupa’da Gotik, Rönesans ve Barok mimarileri farklı ortamlarda doğup gelişmiş, mimari biçimlenmeleri de farklı olmuştur. Gotik mimarinin doğduğu Ortaçağ, ruhani-uhrevi yetkinliğe ve öbür dünyadaki kurtuluşa, Rönesans’ın doğduğu Yeniçağ ise, dünyevi yetkinliğe ve bu dünyadaki kurtuluşa önem veriyordu. Bunun anlamı, insanın öbür dünya nimetlerinden vazgeçmesi ve bu dünyanın nimetlerine önem vermesi oluyordu. Ortaçağ dogmalarının yerini Yeniçağ’da bilgi, dünyevi güzellik, kişisel başarı, mal ve mülk alıyordu. Barok’ta ise, Rönesans akılcılığı (rasyonalizm), yerini duygulara ve sübjektivizme bırakıyordu. Bu farklılıklar mimaride, özellikle çatı ve cephe düzenlerinin farklılaşması ile somutluk kazanıyordu. Gotik’in adeta sonsuzluğa ve Tanrı’ya yükselir gibi inşa edilmek istenen dikey ve ufki sistemli bazilikal yapısı, Rönesans’ta merkezi sistemli yapıya ve cephede yatay hatlara dönüşüyordu. Barok’ta ise, Rönesans’ın sakin figürü hareketleniyor, organik ve esnek formlar ile sessizlik gürültüye dönüşüyordu. Bildiride bu üç farklı dönemin üslup özellikleri, çatı ve cephe sistemleri üzerinden değerlendirilecek ve karşılaştırılacaktır. Üç farklı ideoloji ve dünya görüşünün mimaride nasıl somutlaştğı, çatı ve cephe düzenleri üzerinden ortaya konacaktır.

Ergonomi ve Antropometri


ERGONOMİ

"Fiziksel çevrenin insana uyumlaştırılması süreci" 
İş yükü ve çalışma gücünün en iyi şekilde dengelenip, hem çalışanın sağlığını koruyan, hem de üretimin artmasını sağlayan insan – makine – çevre sisteminin başarılması için biyolojik bilginin anatomi, fizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarında uygulanmasına ergonomi denir.Ergonomi, kişisel çalışma bilimidir, insan organizmasının özelliklerin ve yeteneklerini araştırarak işin insana, insanın işe uyumu için gerekli şartları sağlar. İnsanların yeteneklerini fark etmesini ve etkili bir şekilde kullanılmasını sağlayarak insanın çalışırken aşırı zorlanmalar yüzünden yıpranmasını önler ve bu uyum sayesinde iş başarımını artırır

ANTROPOMETRİ

Antropometri; insan vücudunun boyutları ile ilgilenen özel bir bilim dalı olup, Yunanca’da “insan” anlamında kullanılan anthropos ve “ölçüm” anlamında kullanılan metron kelimelerinden türetilmiş olup, antropometri, vücudun belli bölümünün hareketsiz durumu, ağırlık merkezi ve hacim gibi vücudun belli fiziksel özellikleri ve boyutları ile ilgilenen bilim dalı şeklinde tarif etmek de mümkündür. Başka bir ifade ile antropometri; insan vücut ölçüleri ve vücut hareketlerinin mekanik yönleri ile bu hareketlerin frekans ve sınırları gibi insan vücut özellikleri ile uğraşan bir bilim dalıdır. Tasarlanacak sisteme veya mekâna ilişkin kullanıcının gereksinim duyduğu donanımın, aygıtların, yakın çevresinin tasarlanmasında etkili olan, hareketli ve/veya hareketsiz durumda vücut ölçülerinin, kapasitelerinin bilimsel ölçüm metotları kullanılarak saptanması amaçlanır

Roth, L.M. "Sağlamlık" Mimarlığın Öyküsü


Strüktür bir yapıyı ayakta tutan sistemdir.


Bugünlerde mimarlar ve mühendisler çok az malzemeyle çok iş yapan yerçekimine meydan okur gibi görünen strüktür yapmaktan hoşlanıyorlar. Bir yapıya baktığımızda onda duyduğumuz hisler algısal strüktür ve yapıyı taşıyan iskeletle gördüğümüz şey fiziksel strüktür kavramları olarak karşımıza çıkar.
Bazı mimarlar ağırlık duygusunu yansıtmak için çok uğraşmıştır.Özellikle Frank Furness , Philadelphia, Provident Life and Trust Company binası tipik bir örnektir.Önceden yıkılan bu bina ağırlık duygusunu açıkca dışa vuruyordu ve yapı bölümleri aşağıya doğru kayarak birbirinin içine geçirilmiş ve sıkıştırılmış gibi görünüyordu.

Dikme ve Lento:

Strüktür taş,tuğla,kerpiç,balçık,cam,blok ya da başka malzemeden yapılan duvar ile başlar.Duvarlarla çevrili bir odada ışık ve de görüş olmayacağı için bu duvarın açılması gerekir.Açık ile duvar (yani onun üzerinde blok ya da tuğla) yerçekimine karşı bişey ile desteklenmelidir ki ahşap (1750'den sonra metalden) böylesi bir kirişe lento denir.Duvar kesilebilir ve kolonlar oluşturacak ince blok kümeleriyle onlar arasındaki boşluğu aşan lento ile yer değiştirir.Kolon ve kiriş dayanaklı taşın kullanımından çok önce (birkaç yüzbin yıldır kullanılıyor olabilir) ahşap ya da buna bağlı papirüs kamıştan kolon - kiriş sistemi kullanılıyor.Böyle bir sisteme trabs (Latince) ya da kirişten türetilerek kirişli (trabeated) sistem denir.

Kolon-kirşili yapıların en saf ve en doğrudan örneği Mısır,Giza,Kerre piramidi doğusundaki Valley Tapınağı'dır.

Kirişin kolonun ucunun ötesine uzatılması bir konsol kiriş olarak tanımlanabilir.

Kirişten yapılan malzemeler değişen derecede esnek olduklarından kendi ağırlıkları kadar ya da ağırlıklarından daha fazla bel verme eğilimindedir.
Lifli bir malzemeden ahşap dövme demir ve modern çelik gibi ve bunlardan yapılan kirişlerin önemli açıklıkları aşabilmesi gibi çekme kuvvetlerine direnir.Bir kirişin altı ya da konsolun üstündeki çekme kuvvetleri büyük bir yük ve açıklık ile aşılacak ve kiriş çatlayacak ya da üstü boyunca deforme olacak ( ya da her ikisi olacak) ve çökecektir.

Kristal malzemeler olan taş ve beton lifli ahşaptan daha az çekme dayanımına sahiptir ve taşa göre ahşap daha fazla yük taşıyabilir.
Büyük basınç dayanımına sahip olan beton kirişlerde çözüm betonun içine çekme kuvvetlerini alacak şekilde birşey yerleştirmektir.Bunun içine demir (önceden) şimdi ise çelik çubuk ve sonra sıvı betonun döküleceği şekilde yapılır.Sonuç ise Betornamedir.
Yunanlılarda bu sorunla karşılaşmışlardır.

Propylaia'nın sütunları Yunanlarıın sivil ve dinsel mimar için geliştirdikleri 3 sütun tipinden birinin görkemli örneklerindendir.Bu sütunlar Romalılar tarafından çeşitli süslemerle uyarlanmış ve 15.yy Rönesanstan zamanımıza kadar temel mimarlık sözlüğünün parçası olmuştur.Her bir düzen 3 temel kısımdan oluşur. Kaide ( taban ), Gövde , Saçaklık ( çatı yapısı dışına taşan kısım ) ve aşağıdaki sterobat ve stilobat (iki katmanlı) oluşturduğu 3 basamaklı tapınak kaidesinden yükselir.

Dorik Sütunlar:



                            

Üç yunan düzeninin en masifidir.
Çap uzunluğunun 4 ya da 6.5 katı uzunluğundadır.
Dorik saçaklık sütun tarafından taşınır.Sütun yüksekliğinin 4'te biri kadardır.
Dorik düzen gövdesi stilobattan yükselir ; bu düzende kaide yoktur.
Gövdede 20 geniş taraklı çentik ya da yiv bulunur.
Gövdenin en üstünde başlık sadece şeritli bir boyundan hafifçe dışarı doğru şişkin ekhinos'dan ve kare bir abaküs levhadan oluşur.
Her bir düzen 3 kısımdan oluşmuş, kendine özgü saçaklığı vardır.
Dorik düzeninin saçaklığı altta arşitrav (ana kiriş) orta bölüm almaşıklı (triglif) (üçüzyiv , stirilize kiriş uçları) ve metoplar (kabartmalarla en üstte, birkaç çıkıntılı silme den oluşan kornişten oluşur.)


Çerçeveler:
Dikme ve lentoların üç boyutta yayılmış halidir.Perçinli çelik elemandan çelik çerçeve ya da çivilenmiş keresteden Kuzey Amerika'da ev yapımında kullanıllan 'balon çerçeve' yapılmaktadır.


Kemer:
Bir açıklık için bulunmuş seçenektir.Kemerlerin lentodan iki büyük avantajı vardır.Birincisi kagir kemer birçok küçük parçadan kıskı şeklinde kemer taşlardan oluşur.Böylece büyük taş bloklarla uğraşmanın yanı sıra kusuru olmayan büyük bir taş bulunmak zorunluluğu ortadan kalkar.İkincisi kemer fiziksel özellikle taş bir lentoya göre çok daha büyük açıklıkları geçer.Duvardaki yerçekim kuvveti diyagonal kuvvetlere dönüşür.Kemer taşı basınç kuvvetine karşı dayanaklıdır.Kemer konstrüksiyonun sakıncalarından biri en üst kemer taşı konuluncaya dek yapım esnasında bütün kemer taşların ahşap bir çatkıyla kemer kalıbı - ispitle - taşınması gerekir.Böylece kemer kendini taşır ve kalıp daha sonra diğer kemer yapımları için sökülebilir.





Kemer kalıbı yarım daire biçimindeydi.Çünkü bu şekil ip ve mandallar ile taşınıyordu.Ama yarım daire beşikkemer kusursuz bir strüktüel yapı değildir.Bu şekildeki kemerin kaidesindeki kuvvetler dümdüz aşağı inmez.Geleneksel strüktüelde yerçekimi tarafından üretilen ve dümdüz aşağı inen düşey kuvvetlere ek olarak yanal kuvvetler bulunur.Bu beşikkemer içinde geçerlidir.Sorun kemerin taşıdığı düşey kuvvetlerle doğru orantılı olarak artar.Yanal kuvvetler uygun olarak sınırlanmazsa kemer kaidesinin bir kayağın iki tarafındaki dipkayaya karşı itme uyguladığı için yayılmaya neden olur.Üzerine bütün ağırlığıyla çöken hiçbir duvarın bulunmadığı bir kemerdeki sorun kemerin kendi ağırlığıdır.Kemerin üstüne konulan ağırlık yataydan kabaca 40 derece yukarı doğru yayılmasına ve çatlamasına neden olur.Ama bu sorun kemer üzerine bir ekbiçimli yük yayıldığında hızla azalır.Eğer birkaç kemer uç uca konulursa o zaman bir kemerin yanal kuvvetleri bitişik kemerin yanal kuvvetleri tarafından tümüyle etkisiz olur.Bu olursa üstüne ince paye ya da sütun konulabilir.Bu şekil bir arkad örneğidir.


Tonozlar:





Kemerlerden inşa edilen ve kemerin mekanda ötelenmesiyle oluşan şeklidir.Beşikkemer durumunda meydana gelen tonoza tünel tonoz ya da beşiktonoz denir.Genellikle bu tonozlar duvar üstüne yerleştirilir ama masif beşiktonoz ağır olduğundan bu durum duvarların üstte yayılmasına neden olur.Bu yanal kuvvetlere duvarlar boyunca yer alan sağlam payandalarla ya da duvar kalınlaştırılarak giderilir.Büyük yüksekliği erişen bir tonozun örneği 1080'de başlanmış,Fransa,Toulouse,Saint - Sernin'in orta nefidir.Som beşiktonozlar karanlık iç mekanda sonuçlanır.Romalılar tarafından tasarlanan diğer çözüm ana tonoza dik açılı, birbirleriyle kesişen ek tonozlar eklemekti ve böylece her bir ucunda ve kenarları boyunca geniş yarım dairesel lunetteler tarafından açılan çapraz tonoz elde edildi.Böylece kuvvetler tonozların kesiştiği kaburgalar boyunca aşağı doğru aktarılır ve tonozların ayaklarındaki noktalarda toplanır.(Üç göz ya da kesimli çapraz tonoz)
Romalılar tarafından yapılan hamamlar ve bazilikalar gibi büyük kamusal yapıların çoğunda kullanıldı.En yetkin örnek MS 307 - 312 tarihli Roma Maxentus'un Büyük Bazilikasıdır.Romalılar tarafından geliştirilmiş bir beton formla inşa edilmiştir.

Özol, Ahmet. "Renk" Sanat Eğitimi ve Tasarımda Temel Değerler



Renk Ve Temel Tanımlamalar



İnsanlar çevrelerinde algıladıkları renk özelliklerini bireysel olarak tanımlayarak renklere ait bilgi ve kavramları geliştirir.Örneğin gökyüzünü mavi görmemiz,güneş ışığı gökyüzünden geldiğinde, oksijen ve azot partiküllerine çarparlar ve çarpan ışınlar yön değiştirirler ve ışın serpintileri oluşur.Kısa dalgalı mavi ve mor ışık uzun dalgalı kırmızı ve turuncuya göre daha çok serpiştirilir.Serpinti ışığı kırmızıdan 10 kat fazla mavi içerdiği için mavi görünerek gökyüzünün rengini mavi görürüz.


Renk ışığın dışa vurumudur.Sanatçılar rengin ışıksal etkisiyle daima ilgilenmiştir.


Renkler değişik dalga boylarıyla ışın demetleri içinde yerlerini alırlar. Bu alanda çalışma yapan Isaac Newton 1666’da renk sistemleri üzerine renk tayfıyla önemli açıklamalar getirmiştir. Bir ışın demeti cam prizmanın bir yüzüne yöneltildiğinde, iç kısma doğru kırılmaya uğrayıp ikinci yüzeye çarpar ve yine kırılarak kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor sırasıyla prizmayı terk eder. En az kırılma açısı kırmızıya aittir; çünkü kırmızı ışığın dalga boyu uzundur.
Sıcak cisimler ışıklarını daha çok kısa dalga boylarında yayarken soğuk cisimler daha uzun boylu dalgalarda ışınım yayarlar. Bir cismin radyasyon ısısı o cismin en fazla ışık verdiği dalga boyu ile ilişkilidir.Nesnenin rengi; ışın içindeki renklerden kendi özelliğine göre olanı emmeden yansıtmasıyla ortaya çıkan bir etkidir.Bir nesne görülen tüm ışınları emerse siyah görünür fakat hiç bir ışını emmezse beyaz görünümlü ya da saydam niteliklidir.

Renk Çemberi ve Temel Kavramlar
Renk çemberindeki sıralamada; 3 ana renk ilkesine göre(kırmızı, mavi, sarı) genellikle, ara renklerle birlikte 12 renk değeri gösterilmektedir. Komşu ve karşıt renklere bu sistem kullanılarak açıklama getirilir.



Bir yüzeye renk katmada kullanılan sıvı, toz ya da değişik medyumlarla karışımlı boya maddelerinin renk sağlayan niteliğine “pigment” adı verilir.


Renk çemberinde yer alan renklerde, yan yana gelenlere analog renk denir
renk çemberi ile ilgili görsel sonucu